Mabed Evlerin Öğretmen Ebeveynleri
Alıntı Yazılar

Mabed Evlerin Öğretmen Ebeveynleri

Farz namazlar cemaatle eda edilirse “ta’zim” nimetin sahibine en üst perdede arz edilmiş olur. Namazları cemaatle kılmaları için erkekleri camiye davet eden Allah Resulü (sallahu aleyhi ve sellem) nafileleri kılmaları için ise onları evlerine yönlendirmiştir. Farz için kemal vesilesi olan cemaatle namaz, nafile için kerahattir.
Aile çatısı altında hayırlı nesiller yetiştirmeyi amaçlaması açısından evlilik de farz namazlar gibi cemaatin şehadetiyle akdedilen bir nevi ibadettir.
isnad-39Başlangıç itibariyle cemaatle eda edilen namaza benzeyen evlilik, devamı itibariyle nafile gibidir. Çünkü cemiyet içerisinde başlayan evlilik ibadetinin daimi yurdu evdir. Ev, nikahın şekillendiği, varlığını ifa ettiği bir mabettir(ibadet yeri). Eşler birbirlerine ve çocuklarına karşı İlahi rızayı gözeterek sorumluluklarını yerine getirdikleri müddetçe ibadet sevabı alırlar.

Hz. Havva, Hanne, Amine, Hatice, Fatıma mabed evlerin “üsve-i hasene”leri, baş öğretmenleridirler. Neyin nasıl yapılacağı ya da nasıl niyaz edileceğini en güzel onlar gösterdiler. Allah’ın emirlerine itaat ettiler, iffetlerini korudular. Çocuklarını daha doğmadan Allah’a adadılar. O’ndan, kovulmuş şeytana karşı yavrularını ve nesillerini korumasını niyaz ettiler. (Âl-i İmrân35-36) En güzel şekliyle eş ve anne oldular; nimet anında şükrettiler, sıkıntıda sabrettiler. Onları örnek alan İslam kadınları da “mabed evlerde” iffet abideleri olur, ahlakı dillerinden ziyade yaşantılarıyla anlatırlar. Yapmadıklarını söylemez, söylediklerini önce kendileri yapar, söz ve fiillerinde daima ilahi rızayı gözetirler.

Kadın her nev’i ibadetini “mabed evin” hususi bölümünde yapar, orada niyazda bulunur, orada Meryem olur, orada murada erer, orada miracı yaşar. Gecenin bir yarısında “teheccüt”, güneşten sonra “işrak”, “kuşluk”, akşamın ardından “evvabîn” namazlarını orada kılar, en halis ibadetlerine orası tanık olur. Evin duvarlarını maddi argümanlar yerine tekbir, tevhit, tasliye sesleriyle tezyin eder.

Hz. Adem, İbrahim, Zekeriyya ve Allah Resulü (sallallahu ala nebiyyina ve aleyhim ecmaîn) “mabed evler”in hem ulu hocaları, hem de yöneticileriydiler. Onlar tam bir teslimiyet içerisinde her şey gibi evladın da hayırlısını istediler. Hz. Zekeriyya ilerleyen yaşında çocuk talep ederken, “Allah’a ibadet eden salih nesil” niyazında bulunmuştu. Buna göre “mabed evde” doğacak çocuk dünyaya kul olmak için gelecekti. Onlar iyi hal ve niyetlerin karşılığını; “Efendi ve iffetli” (Âl-i İmrân: 39) çocuklara sahip olarak gördüler. (İmtihan için bunun istisnası da olmuştur.)
***
Allah Resulü (sallalahu aleyhi ve selem)’nün hadislerinden kesitler sunarak “mabed evde” öğretmen ebeveyn olacakların çocuklarına karşı sorumluluklarının neler olduğunu ve onları gerek dünya, gerekse de ahirette mesud edebilmek için nasıl yetiştireceklerini satırbaşları ile tahlil edelim:

Çocuklar kıyamet günü kendilerinin ve babalarının adlarıyla çağrılacaklar. Bu yüzden Allah Resulü(sallalahu aleyhi ve sellem) çocuklara ya Abdullah ve Abdurrahman gibi kulluğu ifade eden isimleri (Müslim) ya da bizzat kulluğu en güzel şekilde temsil eden salihlerin adlarını vermeyi emretmiştir. Hz. Ömer’in kızı, ‘Asiye’nin adını “Cemile” ile (Tirmizî) değiştirmiş, kendi çocuğuna atası Hz. İbrahim’in adını vermiştir. (Müslim)
Allah Resulü (sallalahu aleyhi ve sellem) doğduğu gün torunu Hz. Hasan’ın sağ kulağına ezan sol kulağına ise kamet okumuştur. Hz. Ebû Bekir’in torunu Hz. Esma’nın oğlu için de aynı şeyi yapmıştır. Böylece çocuk adına ebeveyne “elest bezmini”ni hatırlatmış ve dünyaya gelişinin sıradan intikallerden farklı olduğu mesajını vermiştir.

Allah Resulü (sallalahu aleyhi ve sellem), ağzında bir miktar çiğnediği hurmanın bir çiğnemini, çocukları süt emmeye hazırlamak ve peygamber parmağıyla vücutlarını bereketlendirmek amacıyla doğumun hemen akabinde onların ağızlarına sürerdi(tahnik). Ebû Musa, yeni doğan oğlunu Allah Resulü’ne götürdüğünde, ona İbrahim adını koyduğunu, hurmayla tahnik yapıp, bereket duasında bulunduğunu rivayet etmektedir.
Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) kızı Fatıma’ya, oğlu Hasan ve Hüseyin’in saçlarını doğumlarının yedinci gününde tıraş edip, ağırlığınca tasaddukta bulunmasını emretmiştir. Böylece hem çocuk daha sağlıklı olacak, hem de doğduğu andan itibaren insanlara fayda sağlayacak, toplumda yardımlaşma, merhamet ve sorumluluk gibi duygularının gelişmesine katkıda bulunacaktır.

Ebeveyn çocukları için akika kurbanı keser. Akikayı keser ve dağıtırken kemikleri kırmadan mafsallardan böler ve bu şekilde yer ve dağıtırlar. Allah Resulü Hz. Fatıma’ya Hasan ve Hüseyin için kestiği akikanın kemiklerini kırmamasını emretmiştir. (Ebû Davud) Böylece, hem hediye bir kıymet arz eder, alan sevinir, hem de ebeveyn çocuklarının uzuvlarının selameti için tefeülde bulunmuş olur.

Ebeveyn çocuklarını sünnet (hitân) yaparak hem fıtratlarını korur hemde vücutlarına İslam mührünü vurur. “Doğru yola yönelerek İbrahim’in dinine uy!” (Nahl: 123) ayetinde belirtildiği gibi fıtrat korunarak İbrahimce yaşamanın önü açılır.

Allah Resulü ebeveyne, kız, erkek ayırımı yapmamayı, çocuklar arasında adil olmayı emretti. Kur’an-ı Kerim’in lisanıyla, kız çocuklarının varlığından utanç duyan cahiliyye taassubunu reddetti: “Onlardan birine kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki verdikleri hüküm ne kadar kötüdür!” (Nahl: 58-59) Allah Resulü bu taassubu reddedişini uygulamalarıyla da teyit etmiştir: Hz. Zeyneb’in Ebu’l-As’tan kızı Ümame’yi (Allah Resulü’nün torunu) omuzlarında taşımış, yine kendisine takdim edilen hediyeyi, bunu benim katımda en sevgili olana gönderin diyerek Onu taltif etmiştir.
Allah Resulü ebeveyne, çocuklara peygamber ve ehli beyt sevgisini aşılamayı ve nebevî sevgi ikliminde onları yetiştirmeyi emretmiştir. Sahabe de peygamber sevgisini eğitimin esası olarak görmüştür. Sa’d b. Ebî Vakkas (radiyallahu anh) şöyle demektedir: “Çocuklarımıza Kur’an-ı Kerim’den bir sure öğretir gibi Allah Resulü’nün gazvelerini öğretirdik.”

Ebeveyn, çocuklar temyiz çağına yaklaştığında (5-6 yaşlarında) onlara Kur’an-ı Kerîm’i okumayı öğretir, 7 yaşında namaza alıştırır(Hakîm, Ebû Davud). “Evlerinizi kabir yapmayın.” hadisi gereği sabah, akşam ve yatsı namazlarını tek başına kılarken de kıraati cehri yaparak onların namaza katılmalarını teşvik eder.
***
Baba olan peygamberler, önce çocuklarına karşı sorumluklarını yerine getirdiler, sonra hayırlı olmaları için niyazda bulundular. Hz. İbrahim oğlu İsmail’i ilahi emir gereği önce ekinin ve suyun olmadığı vadiye bıraktı, İsmail orada yetişti; sonra İsmail’i Allah yoluna adayışın gereğini yaptı, yere yatırdı; Ona bedel olarak göklerden kurban geldi. Hz. İbrahim Allah’a kul bir baba olarak vazifesini ifa etti ardından; “Allah’ım! Bizi sana boyun eğenlerden kıl” diye dua etti; Hz. İsmail’in neslinden “Ona itaat eden bir ümmet çıkarması” temennisinde bulundu(Bakara: 124, 138). İbrahimi duanın da bereketiyle o soydan Allah Resulü (sallalahu aleyhi ve selem) dünyaya geldi.

Ebeveynler evi doğru tarif eder, birbirlerine ve çocuklarına karşı sorumluluklarını yerine getirirlerse nikahları ibadet, evleri de mabet hükmünde olur. Eşler “mabed evler”de nikahın da verdiği ünsiyetle birbirlerini haramdan korurlar. Kin, nefret gibi kötü hasletler “mabed evler”de istihaleye uğrar, muhabbet ve ülfete dönüşürler. “Mabed evde” yardımlaşma, orada tam bir tesanüd vardır.

Çocuklar Allah’ı, peygamberi, kitabı, kıbleyi, seccadeyi hasılı kulluğu “mabed evler”de öğretmen ebeveynlerin nezaretinde tanırlar. “Göz aydınlığı” çocuklar orada yetişir.

Bir yanıt yazın

X