Hak Dostlarından Hikmetler Câfer-i Sâdık (r.aleyh) -6
Alıntı Yazılar İslam

Hak Dostlarından Hikmetler Câfer-i Sâdık (r.aleyh) -6

“–Efendim, büyüklerimize hizmet, bizim vazifemizdir.” diyerek ısrar eder. Ahmed bin Hanbel Hazretleri ise bu söze, şu hikmetli ifâdeyle mukâbelede bulunur:

“–Biz kendimizi çantası taşınacak büyüklerden bilirsek, bu kibir olur; küçüklerden biri olduğumuzun delilini teşkil eder. Bu sebeple, bizi büyüklerden bilmek, size sevap kazandırsa bile, bizi gaflete sürükler. En iyisi, kendimi, çantası taşınacak büyüklerden biri saymayıp yükümü kendim taşımalıyım. Çünkü mahşerde de herkes kendi yükünü kendisi taşıyacak ve kimse kimsenin yükünü yüklenmeyecektir.”

Bu bakımdan her birimiz, ömür sermâyemizi sâlih amellerle değerlendirmek için, bugün ciddî bir gayrete girmeliyiz. Unutmayalım ki, ilâhî imtihan dünyasındaki bu fânî hayat nîmeti, bir defaya mahsus lûtfedildi. Ecel senedimizin meçhul vâdesi dolduktan sonra, artık ne bir tehir söz konusudur, ne bir tekrar, ne de bir telâfî imkânı…

Cenâb-ı Hak, ömür sermâyesini gafletle ziyan edenlerin hâlinden bir manzarayı şöyle beyan buyurmaktadır:

“Onlar Cehennem’de; «-Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuz ameller yerine, sâlih ameller işleyelim.» diye feryâd ederler. (Onlara şöyle denilir:) «-Size, düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azâbı!..” (Fâtır, 37)

Dolayısıyla malın, evlâdın ve dostların fayda vermeyeceği gün gelmeden evvel, bugün fırsat eldeyken “kalb-i selîm”e ulaştıracak sâlih amellere gayret etmek mecbûriyetindeyiz.

Yine âyet-i kerîmelerde buyrulur:

“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun, herkes yarın için ne hazırladığına baksın!..” (el-Haşr, 18)

“Îmân eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendisinde ne alışveriş, ne de dostluk bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah için) gizli-açık infâk etsinler.” (İbrahim, 31)

“Ey îmân edenler! Kendisinde artık alışveriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün (kıyâmet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın!..” (el-Bakara, 254)

Unutmayalım ki, vefâsını göreceğimiz dünya malı, şimdiden infâk ederek âhirete gönderdiklerimizdir. Vefâsını göreceğimiz evlât, Allah yolunda yetiştirdiğimiz, ardımızdan bizim için duâ edip hayır-hasenatta bulunarak sadaka-i câriye olacak evlâtlardır. Vefâsını göreceğimiz dostlar da, Allah için sevip zor zamanlarında kardeş olduğumuz dostlardır.

Hayra mı şerre mi harcayacakları belli olmayan vârislerin eline geçecek mal-mülk ise, hesabı verilecek ağır bir âhiret mes’ûliyetinden başka bir şey olmayacaktır.

Şeyh Sâdî, âdeta bu hakîkatlerden ilhamla şöyle nasihat eder:

“Âhiret azığını, hayatında kendin tedârik et! Çünkü sen öldükten sonra akraban hırsa kapılır; senin arzu ettiğin gibi hayır-hasenatta bulunmazlar.

Iztırap çekmemek istersen, kabirde ıztırap çekenleri hatırla! Bugün hazine elinde iken, lâzım gelen yerlere çabuk infâk et, yarına bırakma! Çünkü yarın anahtar elinden çıkmış olur. Azığını bugün kendin götür. Öldükten sonra akrabânın ve geride kalan dostlarının sana yeteri kadar şefkat göstereceğini umma!

Azığını öbür dünyaya kendi götüren kimse, büyük nîmete ermiş demektir. Sırtımı beni düşünerek ancak kendi tırnağım kaşır, başkası kaşımaz.

Ne gibi servetin varsa avucunun ortasına koy. Verilecek yerlere ver! Veremezsen, yarınki pişmanlıktan, dişinle elinin arkasını ısırırsın.”

Hikmet ehli, bu hakîkatin îzahı sadedinde şöyle demişlerdir:

“Bir kul öldüğünde, malı hususunda iki musîbetle karşılaşır ki, daha önce bunlar gibisini görmemiştir:

Birincisi; bütün malının elinden alınmasıdır. Diğeri de; bütün malı elinden gitmesine rağmen bunların hepsinden hesâba çekilmesidir.”

Yine Şeyh Sâdî nasihatlerine devamla şöyle buyurur:

“Kapına bir garip gelirse, eli boş gönderme. Allah göstermesin belki bir gün sen de garip olur, kapıları dolaşırsın. Gönlü yaralı olanların hatırlarını sor, onlara bak. Belki bir gün sen de o vaziyete düşersin. Sen ki bir şey istemek için kimsenin kapısına gitmiyorsun; buna şükrâne olarak, kapına gelen yoksulu kovma, ona surat asma, onu tebessümle karşıla…”

Velhâsıl, âhiret sıkıntılarından kurtulmanın en güzel yollarından biri; mazlum, mağdur ve muhtaç durumdaki din kardeşlerimizin sıkıntılarına çâreler aramaktır. Yine onların, Rabbimiz tarafından bize zimmetlenmiş olduğunu unutmamaktır.

Bu hususta Muhâcir ve Ensâr, bize en güzel bir misaldir. Din kardeşliğimizi onların hâliyle mîzân etmeliyiz. Düşünmeliyiz ki, günümüzde vatanımıza sığınmış mazlum, mağdur, dul, yetim ve bîçâre Sûriyeli ve Iraklı din kardeşlerimize ne kadar yüreğimizi açmakta ve onların dertleriyle dertlenmekteyiz?

Merhamet ve şefkatimizin seviyesini sık sık muhâsebe etmeliyiz. Cenâb-ı Hakk’ın muhabbet ve rızâsını celbetmek için sayısız fırsatın bulunduğu ömür sermayemizi, sâlih amellerle değerlendirmeliyiz. Onu boş hayaller peşinde ziyân etmekten sakınmalıyız.]

Cenâb-ı Hak, gönüllerimize gayret-i dîniyye aşkı lûtf­eylesin. Niyetlerimizi, rı­zâ­sıy­la te’lif buyursun. Müslüman olarak yaşayıp müslüman olarak can verebilmeyi, sevip râzı olduğu kullarıyla haşrolunmayı cüm­lemize ihsân eylesin.

Âmîn!..

Dipnotlar: 1) Ferîdüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, s. 56. 2) Ferîdüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, s. 629. 3) Bkz. Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, XI, 549/32578; İbn-i Mâce, Mukaddime, 11/106; Ahmed, I, 127, II, 26. 4) Ferîdüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, s. 56. 5) İbn-i Şemsü’l-Hilâfe, el-Âdâbü’n-Nâfia, s. 4. 6) Ebû Nuaym, Hilye, III, 183-184; İbn-i Asâkir, Târîhu Dımaşk, c. 41, s. 409. 7) Bkz. er-Ra‘d, 25; Muhammed, 22-23; en-Nisâ, 1; Ebû Dâvûd, Zekât, 45/1694; Buhârî, Tefsîru Sûre 47, Edeb 13, Tevhîd 35; Müslim, Birr, 16. 8) Ferîdüddîn Attâr, İlâhînâme, İstanbul 2010, s

Bir yanıt yazın

X